Sabah Kurtla Yiyip Akşam Kuzuyla Ağlamak

Siyasetçilerin, Alevilerin düşman addettiği kişi ve kurumları ziyaretinin önüne geçecek olan şey örgütlü güçtür.

42. yılında Maraş Katliamı üzerine yazarken ne o günün nasıl meydana geldiğine ne de günün sonundaki kayıplar ve göçlere yoğunlaşmayacağım.

Maraş Katliamı’nın yıl dönümünde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in eşi Seval Türkeş’i ziyaret etmesini ve akşamında Maraş Katliamı’nı kınayan açıklamasını farklı bir açıdan tartışmaya çalışacağım.

Aleviler, sosyalistler ve demokrasi güçleri kimi tarihsel kırılmalara yol açan katliamları mücadele aracına dönüştürerek devletin ve onunla paralel kontra yapılanmaların hedefledikleri sonuçları tersine çevirebilmişlerdir.

Sivas Katliamı’ndan elde edilmek istenilen ile sonrasında gelişen süreç tam da buraya denk düşmektedir. Devletin bizzat aktörü olmasa da sorumluluğunda gelişen bu olay başka bir tepkiye ve tarihsel dönüşüme yol açmıştır. Can kayıpları ve sonuçları bakımından Sivas’ın çok ötesinde olan Maraş ve Çorum için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

Elbette aynı bağlamda değerlendirmek doğru olmayabilir. En nihayetinde Maraş ve Çorum katliamlarının hemen ardından 12 Eylül gelir, ülkedeki bütün politik örgütlenmelerin üzerinden tank paletleriyle geçer. Bu örgütlülükler uzun yıllar kendini toparlayıp kitlelerle bağ kuramaz. Bu nesnel koşullarla birlikte Maraş ve Çorum, Sivas gibi mücadelenin sıçramama noktası olamıyor.

Özellikle Maraş’a özgü dikkat edilmesi gereken başka bir nokta daha var. O da burada hedeflenenin sadece katliamla politikleşmenin önünün alınması değil aynı zamanda MHP’nin kurtarılmış alanlar yaratma stratejisiyle uyumlu olan göçertme ve ele geçirme planıdır.

Her ne kadar 12 Eylül’de yargılanmış olsalar da Türkiye Cumhuriyeti devletiyle Alparslan Türkeş (MHP) fikriyatının buluştuğu kritik zemin Türk-İslam sentezidir.

Türk-İslam sentezinin hayat bulması açısından son derece kritik nokta Malatya, Maraş, Sivas hattının jeopolitik önemidir. Kürt coğrafyasının (diğer bir adıyla Kürdistan) Anadolu’yla kesişim bölgesi olan bu hat Türklerin ve Kürtlerin iç içeliğini barındıran geçiş sınırıdır. Bir nevi tampon bölge.

Maraş, Malatya, Erzincan, Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum hattında gelişen sol örgütlülüğün Kürt illerindeki politikleşmeye ve potansiyel devrimci ittifaka dönüşmesinin önünün alınması ne başkentten ne de kapitalizmin anayurdu olan İstanbul gibi kentlerden gerçekleşebilirdi. Bu bölgelere müdahale solun ve potansiyel politik kitle olan Alevilerin yaşadığı yerlerde yapılmalıydı ve öyle de oldu.

Burada sol ve Alevi popülasyonun elimine edilmesine mim koyarak bu hafta yaşananlara dönelim.

Kemal Kılıçdaroğlu Maraş Katliamı’nın başlangıç günü 19 Aralık’ta Türk gladyosunun simge ismi olan Alparslan Türkeş’in eşi Seval Türkeş’i ziyaret etti. Bu ziyarete sosyal medyada özellikle Alevilerden hatırı sayılır tepkiler geldi.

Ajanslara ziyaretin fotoğrafları düştüğünde Alevi kurumlarının nasıl reaksiyon göstereceğiyle ilgilendim. Gün içinde Avrupa ve Türkiye’den Alevi kurumlarının imzasını taşıyan, ziyareti kınayan ve CHP’den açıklama yapmasını isteyen bir bildiri yayımlandı.

İnternet çağında her şey anlık akış içinde görülebilir fakat siyaset tarihsel ve örgütsel gücün rabıtasından kopuk olamaz.

Kılçdaroğlu, İmamoğlu, Kaftancıoğlu ve üst düzey CHP’lilerin 19 Aralık gibi (hem Maraş hem de cezaevleri katliamı) önemli bir günde Türk gladyosunun liderlerinden birinin evine ‘nezaket ziyaretinde’ bulunmalarının önüne nasıl geçilir?

Alevi örgütlerinin yayımladığı bildiri son derece önemlidir fakat kendi gerçekliklerinden uzaktır.

Neden mi?

2014 seçimlerinde CHP-MHP ittifakıyla İslam İşbirliği Teşkilatı Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığının önüne geçebilecek bir itiraz geliştirildi mi?

MHP’nin ikizi İYİ Parti’nin cemevlerine girişi engellendi mi?

Kılıçdaroğlu’nun katıksız faşist Ozan Arif’i çağın Pir Sultan Abdal’ı benzetmesine nasıl tepki verildi?

“Her şey çok güzel olacak” hülyasına bezenen Ekrem İmamoğlu’nun Türkeş’i ölüm yıl dönümünde hayırla anmasına ne denildi?

Listeyi uzun uzadıya yazmaya bu köşemiz kuşkusuz yetmez.

Gelgelelim Alevi hareketinin asıl meselesine. Yani siyaset ve Alevi hareketinin ilişkisine.

Kıvılcımlı’nın deyimiyle biraz acı konuşalım. Bırakalım tatlı su devrimcileri alınsın.

Bugün Alevi hareketi siyaset treninin bırakın orta vagonu, son vagonunda bile değildir. Alevi hareketi siyaset treninden ineli çok zaman oldu. Siyasetçilerin, Alevilerin düşman addettiği kişi ve kurumları ziyaretinin önüne geçecek olan şey örgütlü güçtür.

Son beş yıldır cemevlerine sıkışan Alevi hareketinin, kitlesiyle politik bağlarının zayıflığı bugün onun siyasal ve toplumsal süreçler üzerinde hegemonya oluşturmasının da önüne geçiyor. Siyasi partiler de çok iyi biliyor ki bugün Alevi hareketi kireçlenmiştir.

Hangi cemevinin hangi belediyeden ya da partiden ne aldığının Alevi dünyasının bütünselliği açsından hiçbir önemi yoktur. Büyüyen, Alevi hareketinin örgütlü politik yanı değil beton duvarlarıdır.

Kılıçdaroğlu’nun ziyareti post-truth (hakikat sonrası) çağa son derece uygunluk taşıyor. Tarihin en önemli olayının konuşulacağı zamanda o olayın baş aktörünün evini ziyaret etmek normalleştirmek, eşitlemektir.

Sabah kurtla yiyip akşam kuzuyla ağlamak tam da CHP’ye yakışandır.