Emperyalist mengene ve reel politik kıskacı

M. Sinan Mert yazdı: Bahçeli’nin son çıkışlarının bu tabloyla ilgisi var mı? Kesinlikle var. Suriye’nin bölünmesi projesinde Türkiye’ye ABD-İsrail aksıyla uyumlu hareket etme görevi verilmiş ve bunun karşılığında da bölgedeki etki alanının Halep eteklerine kadar genişletilmesi taahhüt edilmiş gibi görünüyor.

İran ve Hizbullah’ın İsrail ile yaşanan çatışma dolayısıyla güç kaybettikleri bir aşamada Suriye’nin destabilizasyonu kaçınılmazdı. Bir dönemin güç dengeleri ortadan kalkınca o dönemi temel alan kurumsal üst yapının da değişmesi neredeyse bir doğa kanunu. Rusya’nın Ukrayna, Hamas-İran’ın da Gazze meselesine yönelik hamleleri, yeni yükselen güçler karşısındaki en avantajlı sahası askerî gücü olan emperyalizmin manevra alanını genişletti. Batı siyasi ve iktisadi alandaki gerileyişini kontrol altına almakta zorlanıyor. ABD, kasım seçimlerinde sonu iç savaşa kadar gidebilecek bir siyasi gerilimin eşiğinden döndü. AB,  iki merkez ülkesi Fransa ve Almanya’yı sarsan iktisadi ve politik krizlerle hasta adam kimliğini kökleştirmekle meşgul. Batı’nın Doğu Asya’daki en önemli iki müttefikinden Japonya on yılları bulan iktisadi durgunluktan muzdarip, Güney Kore’de sahnelenen darbe vodvili de evlere şenlik görüntüyü çok uyumlu bir biçimde taçlandırdı. Ancak çok derin bir politik krizin gözündeki Netanyahu’nun ABD’den ithal üstün savaş gücüyle kendi krizinden savaşla çıkma çabasında olduğu gibi emperyalizm iktisadi ve siyasi cephelerdeki krizli gidişinden savaşlar eliyle sıyrılmaya, moral ve umut depolamaya çalışıyor.

İdlib’de semirtilen HTŞ’nin, İsrail Lübnan operasyonuna görüntüde bir es vermişken devreye girmiş olması Ortadoğu’nun yeni güç dengelerinin emperyalizm refakatinde Suriye’ye yansıtılmasını amaçlıyor. Gazze soykırımı esnasında çıtı çıkmayan, Nasrallah öldürüldüğünde baklava dağıtan cihatçılar İsrail-ABD’nin açtığı yoldan İran’ı İsrail’den izole etme görevinin taşeronluğunu üstlendiler. İslamcılığın çeşitli türevlerinin bölgenin tanzimi için bir vurucu güç gerektiğinde emperyalizm tarafından göreve koşulması SSCB’nin Afganistan müdahalesinden bu yana bölgemizin hayatını karartan bir olgu. Ancak İslamcıların kullanılmaya hazır aparatlar olmaları iktidara hâkim olmaları sonrasında kendi adlarına hamleler geliştirme iradesine sahip olmadıkları anlamına da gelmiyor. Bugün HTŞ’nin El Kaide köklerinden nasıl sıyrıldığını ballandıra ballandıra anlatanlar Erdoğan’ın Milli Görüş gömleğini çıkarıp sonra rahatlıkla yeniden giydiğini hatırlayacaklardır. Liberal entelijansiya HTŞ’nin farklı dinler konusunda IŞİD’e göre çok daha anlayışlı olduğunu anlatan bilgilendirmeleriyle her döneme uygun avadanlıklar olduklarını unutmamıza izin vermemekte ısrarlılar.

Bahçeli’nin son çıkışlarının bu tabloyla ilgisi var mı? Kesinlikle var. Suriye’nin bölünmesi projesinde Türkiye’ye ABD-İsrail aksıyla uyumlu hareket etme görevi verilmiş ve bunun karşılığında da bölgedeki etki alanının Halep eteklerine kadar genişletilmesi taahhüt edilmiş gibi görünüyor. SDG’nin Fırat’ın batısında tuttuğu noktalardan çekilmesi, HTŞ ile doğrudan karşı karşıya gelmemesi, Türkiye denetimindeki cihatçı ordusunun da kimi ilerlemeler kaydetmesine göz yumulması dikkat çekici gelişmeler. HTŞ’nin Halep’teki Kürt mahallelerine şimdilik saldırmaması da not edilmeli. SDG’nin Deyri Zor bölgesindeki hamlelerinin İran-Irak-Suriye bağlantısını kesmeye yol açıp açmayacağı da dikkatle izlenmesi gereken bir nokta. Büyük ihtimal işler masa başında hesaplanıldığı kadar plana uygun işlemeyecek, kazalar her an işleri çığırından çıkarabilir ancak genel çerçevenin nasıl bir yönlendirme içinde oluştuğu ana hatlarıyla ortada.

Rusya’nın tablodan rahatsızlık duymasına rağmen sahada köklü bir düzeltme yapma kapasitesi yok gibi görünüyor. Trump iktidara gelmeden Ortadoğu ve Ukrayna’nın aynı plan içinde konuşulacağı bir çerçeve üzerine düşünülüyor olma ihtimali akılda tutulması gereken bir boyut.

Suriye’nin bir federasyona dönüşmesi kendi dinamikleriyle gerçekleşseydi bu her açıdan olumlu bir sonuç yaratırdı. Ancak Esad’ın böylesi bir politik akılla hareket edememiş olması ve kendi halkı üzerindeki hegemonyasını geliştirme girişimleri yapmak yerine sürekli yeni dış ittifaklar eliyle vaziyeti idare etmeye çalışması emperyalizmin müdahale yeteneğini arttıran sonuçlar doğurdu. Bölgedeki milliyetçi iktidarlar kendi halklarının çok önemli kümelerini yabancılaştırdıkça bunların emperyalist güçlerle ittifaklar geliştirmelerinin zeminini de yaratmış oluyorlar. Bir halkın felaketinin diğerini abad ettiği henüz görülmedi. Bu açıdan esas olan halkların kendi aralarındaki meseleleri emperyalizmi araya karıştırmadan çözmeyi başarmaları.

Ancak siyasallaşmış bir işçi sınıfı hareketinin yokluğu koşullarında bu değerlendirmelerin idealist ancak temelsiz yaklaşımlar olarak değerlendirilmesi de en azından sıcak çatışma içinde olan güçler açısından anlaşılır. Sıcak çatışmanın yıkıcı yumurta küfesini sırtında taşıyanlar reel politiğin ele yüze kir bulaştıran matrisi içinde hareket etmekten başka şansa sahip değiller.

Ekim Devrimi hem emperyalizmin Ortadoğu ile ilgili kirli Sykes Picot planlarını dünya halklarına teşhir etmiş hem de ezilen halkların özgürlük mücadelelerinde uzun yıllar güvenli bir ittifak odağı olabilmişti. Bugünün en önemli görevi dünya büyük bir yok oluş çılgınlığına doğru savrulurken yaşamı, finans kapitalin kirli servetlerinin korunmasından ve büyütülmesinden çok daha fazla önemseyen bir politik sınıf hareketinin inşasıdır. Sosyalistlerin tüm sınırlı imkânlarını bu görevi başarmak için seferber etmek ve birleştirmekten daha acil hiçbir görevi olamaz.

8 Aralık’ta İnsanca Yaşamı Kazanma mücadelesinde güçlü bir varlığın ortaya konması bu görev konusunda umutları büyütecektir.