22 Ekim’de ne oldu?

M. Sinan Mert yazdı: Temkinli ama aktif bir iyimserlik, halka gerçekleri anlatan, sürecin çelişkilerini ortaya koyan ancak barışa bir milim dahi yaklaşmak mümkünse bunun için de risk ve inisiyatif alabilen bir tutuma ihtiyacımız var. Müzakerenin, barışın veya en şiddetli savaşın eşiği bir bıçak sırtında yürüme daveti kabulümüzdür.

Bahçeli’nin el sıkma seremonisiyle başlayan ve bugünkü Meclis konuşmasıyla yeniden momentum kazanan açılımının esas amacının, muhalefetin yeniden dizaynı ve rejimin istikrarının temini olduğu açıktır. 2025 iktidarın en zor senesi olacaktır ve bu koşullarda iç cephenin güçlendirilmesinden kasıt muhalefetin atalete sürüklenmesidir. Erken seçim talebinin gündem dışına itilmesi, Anayasa yapım sürecine hayırhah bakışın güçlendirilmesi de beklentilerin başında gelmektedir.

Hükümet ve küresel sermaye OVP’ye önemli düzeyde politik destek sunsa da büyümenin yavaşlaması ve işsizliğin yükselmesi hem rejimin politik desteğinde belirgin bir zayıflama yaratıyor hem de kâr oranları azalan sermaye çevrelerinden gelen eleştirel söylemleri çoğaltıyor. OVP ve IMF değerlendirmesinin büyüme oranları beklentilerinde %1’in üzerinde bir makas bulunuyor. İşsizlik rakamları ise %9’larda sabitlenecekmiş gibi görünse de atıl işgücü oranının hesaba katılması durumunda %27-30 bandına oturuyor.

Aylık enflasyonun %3’ten aşağı inmemesi de Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine bu yıl içerisinde başlamasını zorlaştırıyor. Bu durum iç talebi baskılamaya devam ediyor, özellikle yüksek faiz gelirlerinden yoksun alt ve orta sınıfların tüketim maddelerine dönük talebinin daha da azalmasına yol açıyor. Üretimin gerilemesi ithal ara mal ihtiyacını da azalttığı için ihracat hızla artmasa da ithalat azaldığı için cari açık küçülüyor. Türkiye’de 2000’lerden sonra yaşanan ara mal sanayisizleşmesi sonrasında her ekonomik yavaşlama dönemi cari açıkta daralma yaşanmasını sağlıyor. Bahçeli, 22 Ekim konuşmasında bu durumu bir başarı olarak lanse etse de bu durum aslında pahalılık ve işsizliğin aynı anda yükseldiği stagflasyonist bir tablonun içinde olduğumuzun itirafıdır.

2025 yılında ücretlere yapılacak zammın 2024’te gerçekleşen enflasyona göre değil de 2025’te hedeflenen enflasyona göre yapılması konusunda sermaye kesimleri, iktidar ve IMF arasında mutlak bir oydaşma var. Dolayısıyla emekçi sınıfların beklentilerini karşılayacak ve yoksullaşmayı telafi edecek bir ücret zammı için güçlü bir mücadele örgütlenmesinin zemini her zamankinden daha güçlü. Bu mücadelenin örgütlenmemesi ve ücret zammı talebinin güçlü bir politik talep hâline dönüşmemesi iktidarın hem istediği anayasa değişikliğini gerçekleştirebilmesi hem de 2028 seçimlerini de sağ salim atlatmayı başarması anlamına gelebilir. 2023 seçimlerinin kaybedilmesinde, 2021-2022 ekonomik bölüşüm şoku karşısında muhalefetin toplumsal harekete geçirememesinin payı büyük olmuştu. Ekonomik problemlerin iktidarı her koşulda kaybetmeye mahkûm ettiğini düşünen anlayış yenilgiye davetiye çıkarmıştı. 2025-2028 dönemi açısından bakıldığında da 2025 yılının muhalefet tarafından nasıl değerlendirileceği 2028’e kadar giden sürecin şekillenmesinde hayati bir rol oynayacaktır. Küresel koşulların şu anki durumdan çok daha şiddetli dinamikleri hayata geçirmesi söz konusu olmazsa iktidar 2025 yılında da emekçilerin üzerinden silindir gibi geçtikten sonra seçim sathı mailine girilirken 2027’den itibaren genişleyici politikalarla işçi sınıfıyla yeniden rıza ilişkisi geliştirebilir. İktidarın planının bu yönde olduğu açıktır. Yumuşama, el sıkışma hamleleri iktidarın 2025 yılını toplumsal muhalefetin dikkatini dağıtarak zaman kazanma ihtiyacı açısından da ele alınmalıdır.

İktidarın Ortadoğu’da sıkışmışlığı yüzünden Kürtlerle ittifak geliştirme arayışında olduğu tespiti çok güçlü bir nesnel zemine sahip görünmemektedir. Beri yandan İsrail’in Ortadoğu’da değiştirdiği dengelerin Türkiye’yi Kürt Sorunu konusunda adım atma mecburiyetinde bıraktığı değerlendirmesi genelde liberal sol ve Kürt çevrelerde kabul görüyor ancak bu bakış açısı iktidarın süreç içerisindeki hamlelerini takip etmekte zaafiyet yaratır. Devletin 100 yıllık köklü konumunu değiştirmesini mecburi kılacak bir dış konjonktür değil. Ancak Suriye’deki olası gelişmeler konusunda ABD ile daha uyumlu bir pozisyon alma arayışı politikaların belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Yine İran’ın destabilizasyonu derinleşirse Türkiye’nin ABD’yle rezonansını güçlendirmek isteyeceği açık. Hiç unutulmamalıdır ki Kurtuluş Savaşı’nda Kürtlerle yapılan ittifakın esas amacı da Kerkük ve Musul siyasetinden kaynaklanıyordu. Bunların kapısı kapanınca 1921 Anayasası çöpe atıldı, 1924 Anayasası yazıldı.

“Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihî terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın” cümlesi de aslında hedefin içerideki kimi kritik fay hatlarını harekete geçirmek ve iç dengeyi bozmak olduğu da anlaşılabilir. İktidar son birkaç yıldır demokrasi güçlerinin içinde ve çevresinde oluşturduğu tüm fay hatlarını istismar etmenin planlarını hayata geçirmek istemektedir. Demirtaş’ın dışlanmasını, iktidarın kendi üzerindeki basıncı azaltma kararlılığının bir başka ifadesi olarak okumak gerekiyor. Gezi-Kobane momentinin politik aktörlerini Meclis’e konuşmaya davet eden yok henüz. Bahçeli’nin açıklamaları İmralı’yla görüşmelerin bir süredir yapıldığını ve belli bir noktaya gelindiğini de ima ediyor. Ancak manipülasyonların çok yoğun olacağı bir dönemde kesin kanaatlere ulaşmak konusunda son derece temkinli olmak gerekli.

DEM Parti böylesi bir momentte kendisini etkisiz ve silik bir özne olarak gösterebilecek söylemlerden uzak durmalı, mümkün olduğunca inisiyatif alma azmini ortaya koymalıdır. Kendisini sürecin öznesi olarak ortaya koymamak siyasi bedel yaratabilecek bir tutum olur, aktörün güvenilirliği zedelenir. Demirtaş’ın birçok kesim tarafından üstünün çizilmesi partiye bağımsız ve özgüvenli bir tutum kazandırma noktasındaki ısrarından kaynaklanmıştı. Bugün bu özgüven çizgisini yeniden yakalamaya ihtiyaç var. Silahlı mücadelenin onurlu bir barışa evrilmesi ve savaşın ülke gündeminden çıkarılması konusunda kimse DEM Parti’den daha istekli olamaz. Silah bırakma çağrısı genel prensip olarak desteklense de bunun gerçekleşmesinin zeminini hazırlamak için teslimiyet dayatılmasından çok daha fazlasına ihtiyaç olduğu açıktır. Demokratik bir tartışma zemininin hazırlanması, Demirtaş ve Yüksekdağ da olmak üzere siyasi tutsak politikacıların serbest bırakılması, Hakkari’deki kayyımın geri alınması sürece dair inancı güçlendirecektir.

Temkinli ama aktif bir iyimserlik, halka gerçekleri anlatan, sürecin çelişkilerini ortaya koyan ancak barışa bir milim dahi yaklaşmak mümkünse bunun için de risk ve inisiyatif alabilen bir tutuma ihtiyacımız var.

Barış için yıllardır mücadele edenlerin koca ailesi hiçbir ferdini, hiçbir bileşenini tanrılara kurban etmeden birlik ve beraberliğini en üst düzeye çıkararak, kendi içindeki suni fay hatlarını da hızla tamir ederek büyük bir özgüvenle ve açıklıkla olası bir sürecin parçası olma kararlılığını ortaya koymalıdır.

Müzakerenin, barışın veya en şiddetli savaşın eşiği bir bıçak sırtında yürüme daveti kabulümüzdür.