Saray’ın Hazırlıkları Ve Muhalefet

Son 10 yıldır yürütülen Türk dış politikası kesin olarak iflas etti. Saray bu yıkımın iç politikaya yansımalarını en aza indirme çabasında. Bu yolda en önemli girişimi Gare operasyonu oldu ancak tutmadı. CHP ve İYİ Parti bu son tuzağa düşmemiş görünüyorlar ancak sırada HDP’nin kapatılması tuzağı var.

Aslında seçim hazırlıkları başladı. Erken mi olur, vaktinde mi?

Bu AKP’nin tahmin ve beklentilerine bağlı. “İnsan Hakları Eylem Planı”, sadece seçime yönelik değil; AB ile yeni pazarlıklar için yapılan bir hazırlık. Bu “eylem” esasen dışa yönelik denebilir. İçeride olumlu bir etki yaratmadı. “Yetmez ama evet” diyecek kimse görünmüyor.

Esas önemli olan fezlekelerin meclise gelmesi ve HDP’nin kapatılma sürecinin başlamasıdır. Buna benzer tuzaklar bugüne kadar aksamadan işledi. HDP üzerinden terör tehdidi yaratmak ve zaten çok parçalı olan muhalefetin çatlaklarını büyüterek felç etmek, Cumhur İttifakı’nın en önemli hedefidir.

Olayların politika için araçsallaştırılması ve devletin bekası sorununun sürekli gündeme taşınması Dolmabahçe’de masa devrildiğinden beri işliyor. Ancak bu konuda bir doyum noktasına mı gelindi? Buna sonra gelelim.

Saray’ın hazırlıkları için en sorunlu ve önemli olan, iflas eden dış politikayı toparlamaktır. Dünya güçler dengesinde Trump’ın gürültülü ve “öngörülemez” döneminden sonra sakin görünen fakat önemli hazırlıkların yapıldığı bir sürece girildi. Bu ayrı bir yazı konusu olmayı gerektiriyor. Biden yönetimi epeydir söylenen Asya Pasifik bölgesine yönelme hedefini Dış İşleri’nin ağzından bir kez daha ilan etti. Bu tercihten sonra Ortadoğu ve elbette Türkiye’nin konumu ne olacaktır? Bu sorunun cevabının nasıl olacağı dünya güçler dengesi açısından önemlidir.

Saray, bölgede ve dünyada yeni güç düzenlemesine gidildiğini kavrayınca bazı hazırlıklara girişti. Saray, Biden’den telefon bekliyor. Bu arada S400’ler için birbiriyle çelişen açıklamalar yapılıyor. Yeni ABD yönetimiyle ilişkide en önemli sorun bu olacaktır.

Öte yandan yaklaşan Halk Bankası davası için Erdoğan bazı vitrin düzenlemelerine girişti. Borsa Başkanı’nı ve Varlık Fonu Müdürü’nü değiştirdi.

Bir diğer hazırlık Doğu Akdeniz ve Libya için yapılıyor. Yunanistan ile görüşmeler ve Mısır’la ilişkileri yeniden düzenleme niyetleri açıklanıyor. Bu niyetler açıklanırken Arap ligi, yaptığı açıklamalarda Türk devletini “işgalci” olarak suçluyor. Hangi yönde gelişmeler olacağını bugünden öngörmek zor olsa da, bu girişimlerin anlamı kesindir: Son 10 yıldır yürütülen Türk dış politikası kesin olarak iflas etmiştir. Saray bu yıkımın iç politikaya yansımalarını en aza indirme çabasındadır.

Bu yolda Saray’ın en önemli girişimi Gare operasyonu oldu. Ancak tutmadı. Bu gerçeklik Saray’ı çok öfkelendirse de toplam 30 yılın politikaları artık eski etkisini yaratamıyor. CHP ve İYİ Parti bu son tuzağa düşmemiş görünüyorlar. Ancak sırada HDP’nin kapatılması tuzağı var.

Muhalefetin tuzağa düşmemesini  nasıl yorumlamalıyız? Muhalefette politikanın bu yıllardır tekrar eden denklemini çözecek bir bilinç ve güç mü ortaya çıktı? Erbakan’ın anma toplantısındaki manzara, daha kat edilecek çok yol olduğunu gösteriyor. Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun iktidara geldiklerinde ilk haftada yapacaklarının birinci sırasına tank palet fabrikasının geri alınacağını yerleştirmesi bugüne kadarki ezberlerin devam edeceğinin güçlü işaretleridir.

Artık muhalefetin, özellikle CHP ve İyi Parti’nin önünde açık bir sorun duruyor. Siyaset, Kürt sorunu gerekçe yapılarak sürdürülen devletin bekası korkusu üzerinden mi yürütülmeye devam edilecektir? Devlet ve AKP iktidarı tarafından, özellikle Dolmabahçe’de masa devrildikten sonra, yaratılan şoven, ırkçı ya da moda deyimiyle “ulusalcı” havanın çemberi içinde muhalefet daha ne kadar siyaset yapmaya devam edecektir? CHP, her kritik noktada hep sağına bakıp politika yaparak büyüyeceğini düşünmüş olsa da bu politika onu %20’lere kilitledi. İYİ Parti de benzer bir sorun içindedir. Levent Gültekin’in dediği gibi “parti içinde Akşener’den bir Bahçeli çıkartmak isteyen kanat” her dönüm noktasında yüksek sesli uyarılar yapmaya devam ediyor.

Türkiye, Cumhur İttifakı’yla yıllardır sorunların ertelenmesi ve oyalanması sonucunda artık çok keskin bir viraja yaklaşıyor. Eski denklemlerin işlemeyeceği bir viraj… Saray’ın elindeki silahlar aynı, başkasını edinme şansı da çok düşük. Muhalefet viraja girerken aracı şarampole yuvarlamamak için farklı kullanmalıdır. Son 30 yıldır devletin bekası bahanesiyle örülen zeminde kalarak, Saray’ın sıkıştırdığı politik çerçevede mi kalmaya devam edecektir? Yani insanların yıllardır yaratılmış ölü bilincine mi tabi olunacaktır? Yığınların bu kalıplaşmış hatta çürümüş, zamanı dolmuş bilincinin içinde kendilerine hâlâ yer aramak yerine onların bilincinde bir değişim yapmayı mı göze alacaklardır? Son tuzağa düşmeyerek bu yolda küçük de olsa bir işaret verildi. Ancak bu işaret Saray’ın farklı bir atağı ile yok olabilecek kırılganlıktadır.

Çare? HDP ve sol hareketin iyi organize olarak, muhalefetin üzerindeki baskıyı artırmalarından geçiyor. Eski denklemlerle gidecek yol kalmadı. Daha doğrusu o yollar şaşmaz bir şekilde Saray’a çıkıyor. Devrimci-demokrat güçlerin artacak ağırlığı, yolu değiştirecektir.