Emekçinin Krizle İmtihanı – Elif Irmak
Kâğıdın pahalanmasıyla tuvalet eğitimini erkenden çocuklarına vermeye çalışan aileler var. Bez parasını yetiştiremeyen anne babalar bu yönteme başvurmuş diye öğreniyoruz.
Söze günlerdir direnen işçileri anarak başlamak güç verir, umut verir.
Flormar’da, Cargill’de, Tariş’te kış kıyamete aldırmadan umudu büyüten arkadaşlara selam!
“Kriz miriz yok” denilerek açılan perde bugün “kötü günleri geride bıraktık” karartmasıyla devam ediyor. Peki, gerçekten de krizi savuşturduk mu?
2008’den beri büyüyüp gelen neoliberal ekonomik kriz bugün tüm dünyada ve Türkiye’de bu aşamaya geldi. Sermayeler, dünya burjuvaları, finans kapitalleri bu krizi aşmaya çalışsalar da hala atlatacak bir yol bulamadılar.
Hiç öyle rakamlara, istatistiklere kafayı gömmeden anlayabileceğimiz ekonomik kriz gerçeği hepimizde aynı şekilde yaşanıyor. Cepler yanıyor, dolaplar dolmuyor, karınlar doymuyor!
Geçinemiyoruz!
Milyonlarca insanın bir ayın sonunu nasıl getirdiği, nasıl geçindiği tam bir denklem. Tam bir muamma.
Artan işsizlik oranlarını İŞKUR’a yapılan başvurulara bakarak anlamak yeterli. % 95 arttığını öğreniyoruz.
Kadın istihdamı ise son zamanların en yüksek seviyesinde. Biz kadınlara kriz vakitleri evlere dönmemiz buyurulur. Kriz yokken ev ekonomisinin yardımcılarıyızdır, kriz dönemleri “gerçek yerimizi” işsiz bırakarak hatırlatırlar bize. Ancak çok zaman emeğimizin ucuz iş gücü olarak sermayeye peşkeş çekildiğini de asla unutmayız!
Bildiğimiz gerçekleri birbirimize anlatmaktan ziyade krizle nasıl baş ediyoruz, krize karşı nasıl bir mücadele yürütmeliyiz meselesi daha elzem olan konumuz. Biz sözü kısaltarak oraya doğru yürüyelim.
Krizin etkilerinin üstümüze doğru hızla geldiği zamanlardan geçiyoruz. İşçilerin, emekçilerin çoğu şimdiden pek çok önlemle krize karşı kendisini, ailesini korumaya çalışıyor. Yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
Görüp duyduğumuz, bildiğimiz en yaygın durum işçiler borçla geçinip, fazla çalışma yapıyorlar. Ek iş yapıyorlar. Fabrikadan, işyerlerinden çıkıp pazarda tezgâh açıyorlar! Temel beslenme ürünlerini yazdan depolamak da çok işe yarıyor. Kadınlar evde ekmek yapıyorlar, salça yapıyorlar, peynir yapıyorlar. Kâğıdın pahalanmasıyla tuvalet eğitimini erkenden çocuklarına vermeye çalışan aileler var. Bez parasını yetiştiremeyen anne babalar bu yönteme başvurmuş diye öğreniyoruz. Çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek bu örnek hepimiz için şaşırtıcı, çarpıcı! Faturaların iki katına çıkmasıyla beraber kombileri iptal edip tekrar soba yakmaya başlayan çok aile tanıyoruz. Soba ile uğraşamayanlar için ise doğalgaz tüketimini geciktirmek ve azaltmak da bir yol. Evde kombilerini hala yakmayan dostlarımız var. Bir ayın sonunda maaşların yarısı ederinde bir fatura ile karşılaşmaktansa ne kadar tasarruf edersek iyidir diyorlar. Ev ev üstünde olur mu? Eskiden öyle derlerdi. Bir başka önlem de bu. Yakın aile, akraba birbirine taşınmaya ve ekonomilerini birleştirmeye başladı. Anne babasını yanına alanlar örneği de çokça yaşanıyor. Muhtemelen onlarcasını da duymadık. Görmedik. Ama krizin etkileri arttıkça daha fazlasına tanık olmaya devam edeceğiz.
Geçinemiyoruz eylemleri, bugün yüzlerce günü aşan fabrika önü direnişleri, biriken öfke ile sınıf kini her geçen gün daha görünür oluyor. İşçiler birbirlerinden aldıkları güç ve dayanışmayla direnişlerini büyütüyorlar. Her birine yönelen devlet zoru ve baskısı ise bu öfkenin yaratacağı tepkilerden duyulan iktidar korkusunun göstergesi.
Krizin sorumlusu iktidar ve sermaye de boş durmuyor elbette. El ele, kol kola direnişlerin karşısındalar. Konkordato sermayenin sihiri. Hükümette yeni belirlenen asgari ücretle prim yaptığını düşünüyor şu aralar. Asgari ücrete gelen zam asgari bir zamdır. Ve ne işçi sınıfının talebiyle ne de insanca geçinme ücretiyle bir ilgisi yoktur. Korkutularak sindirilmeye çalışılan kesimler daha bu duruma ne kadar tahammül ederler bunu şu an bilemeyiz. Ama 3. Havalimanı işçilerinin isyanı, çığlığı hala kulaklarımızda. Sarı yeleklilerin kol kola girip her yanı isyan sokağına çevirmeleri hala gözlerimizin önünde. Yürünecek yol belli.
Bizler yoksullukla, krizle mücadele ederken Limak Holdingler, Cengiz Holdingler, Kolinler, Kalyonlar ve MNG, dünyanın kamu ihalesi alan 10 şirketi arasında seçiliyor. Hükümete yakınlıkları ile bilinen, birbirine akraba olan bu kuruluşların payı hiç küçülmezken, bizlerin ekmeği ise her geçen gün küçülüyor.
Kriz zenginlerin kar edememe hali ve sermayenin krizi emeğiyle geçinen milyonlarca işçiyi etkiliyor. Onların krizi büyüdükçe, bizlerin üzerindeki baskı artıyor, geçim olanaklarımız giderek daralıyor. Ama birbirimize hatırlatalım:
Türkiye işçi sınıfının tarihi büyük deneyimler, büyük direnişlerle doludur. Bu tarih bizim yarattığımız bir tarihtir. 15-16 Haziranlar, 89 Bahar eylemleri, 1 Mayıslar bizim dövüşümüzle yaratılmış bir tarihtir. Tarih bilincimizle var oluyoruz. Bundan sonra da gücümüzü tarihimizden ve örgütlü gücümüzden almaya devam edeceğiz. Çoğunluğumuzun halinden memnun olduğunu kimse düşünmesin. Tarihte yaratılan bu adaletsizliklere susmadık bugünde susmayacağız.
Flormar’da, Cargill’de, Tariş’te, 3. Havalimanı’nda, Paris’te yankılanan bizim sesimizdir. Bu sesi işitmeye devam edeceksiniz!