İttifaklara ölüm!

M. Sinan Mert yazdı: Neoliberalizmin sahte bir özgürlük anlatısıyla toplumsal ve kolektif olan her ölçekteki örgütlenmeyi itibarsızlaştırması ve bireysel kurtuluş dışında bir seçeneğin mümkün olamayacağına dair dogması günümüzün neo-faşist hareketlerinin ve rejimlerinin ortaya çıkmasında  en temel belirleyicidir.

Mayıs seçimleri sonrasında Saray Rejimi’ne muhalif her kesimde ittifaklara yönelik alerjik bir tutum gelişmesinin kısa veya orta vadede olumlu siyasal sonuçlar yaratması mümkün müdür?

Neoliberalizmin sahte bir özgürlük anlatısıyla toplumsal ve kolektif olan her ölçekteki örgütlenmeyi itibarsızlaştırması ve bireysel kurtuluş dışında bir seçeneğin mümkün olamayacağına dair dogması günümüzün neo-faşist hareketlerinin ve rejimlerinin ortaya çıkmasında  en temel belirleyicidir. Sınıfsal örgütlenmelerin zayıflaması bir toplumsal çözülme görünümü yaratıyor, örgütlü toplum yerini sosyal medyada linç peşinde koşan güruhlara bırakıyor. Sınıfının öz örgütlenmeleri içinde konumlanarak finans-kapitale ve devlete karşı kendi hayatının öznesi olma fikrine son derece yabancı tavırlar benimseyen güruhlar yaşadıkları kıyametin gerçek sorumluları ile hesaplaşma kapasitesinden uzaklaştıkları ölçüde önlerine atılan günah keçilerini taşlama ayinlerinin birinden diğerine koşuyorlar.

Saray Rejimi, Mayıs seçimlerini kazanmakla kalmadı, muhalefetin seçim sonuçlarını okuma biçimini de belirledi. İktidarın 2019-2023 döneminde sahip olduğu büyük siyasi güce rağmen geleceği olmayan bir siyasi aktör olarak görülmesinin en önemli sebebi işçi sınıfının hayatını zehir eden toplumsal buhran ve dış politikada sergilediği serseri mayın performansının yanısıra muhalefetin her ölçeğinde gözlenen bir arada durma, birleşme ve ittifaklarla siyaset üretme yeteneğindeki gelişmeydi. Dolayısıyla faşizmin iktidarını kurumsallaştırması gelişse de bu kurumsallaşma düzene muhalif geniş kitlelerin nezdinde bir yılgınlık ya da kaybetmişlik duygusu oluşmasına müsaade etmedi. Faşizmin kendiliğinden çözüleceğine ya da “ekonomik kriz”in yıkıcı etkisine gereğinden fazla bel bağlamak, burjuva muhalefetin hegemonyasının dışına taşamamayla da birleşince; toplumun kazanacağına dair özgüveni mücadele ve hareket geçme duygusu yerine ataleti ve konformizmi besledi. Toplumsal buhranın en belirgin sonuçlarının ortaya çıktığı, hem Batı’da hem de Kürt illerinde eş zamanlı fatura yakma eylemlerinin başladığı bir noktada burjuva muhalefet kitlesel mitinglerle iktidarı derhal erken seçime zorlayacağına Kılıçdar’ın mum ışığında fotolarından medet umarak toplumu bir kez daha evlere hapsolmaya davet etti. Sonrası malum. Kısacası Mayıs’ta yaşanan yenilgi ittifaklardan değil sürecin yanlış taktik yönetilişinden, burjuvazinin pusulasının kitlesel hareketlerle ileriye doğru itilememesinden kaybedildi.

Seçim sonuçlarının muhalefet tarafından okunma biçimlerini manipüle edebilen Saray Rejimi, kendi içinde çatlak olduğu intibaını da sürekli canlı tutarak burjuva muhalefetin en yumuşak karnı İYİP’i bulunduğu konumdan sökmeyi başardı. Finans kapitale kabinesinde bir koltuk vererek seçim öncesinin yenilgide büyük payı olan “rasyonel iktisatçılarını” da kendisine hayırhah bakar duruma getirdi. Yeraltı ekonomisinden doğan kaynakların akışını yeniden tanzim etmek için düzenlediği operasyonları yaptırdığı ve neredeyse bir tür “temiz toplum mimarı” olarak payelendirmeye çalıştığı İçişleri Bakanı’nın da geniş bir kabul görecek İstanbul Belediye Başkan adaylığının yollarını döşedi.

Muhalefet ise seçim sonuçlarından çıkardığı “derslerle” daha da atomize olmanın yeni yollarını keşfetmeye çalışıyor.

HDP 2019 seçimlerinde oynadığı rolü “nesneleşme” olarak niteleme eğiliminde. Oysa parti faşizmi geriletme taktiğini hayata geçirdiğinde bunu kimi somut kazanımlar üzerinden gerçekleştirdi. Ancak bu kazanımların politik olarak değerlendirilmesinde çok ciddi bir zafiyet ortaya çıktı, bu olanaklardan son 5 senede neredeyse hiçbir dikkat çekici politik sonuç üretilemedi. Faşizmin kayyım hamleleri karşısında Batı’da elde edilen mevzilerden hiçbir tepki üretilemedi. Bu sonucun ortaya çıkmasında suçlu olan faşizme kaybettirme ya da ittifak çizgisi değil partinin ittifakla elde ettiği kazanımları yönetecek politik yeteneği gösterememesiydi.

Genel seçimlere giderken her türlü iç tartışmayı engelleyerek 2021 Eylül’de açıklanan Tutum Belgesi’yle CHP’ye ortak adayı destekleme konusunda gereğinden çok daha erken bir destek açıklaması yaparak elini zayıflatan HDP’nin, ittifak fikrini mahkûm etmeden önce kendi taktik zaaflarıyla çok daha açık biçimde yüzleşmesi gerekmez mi? Seçimler sonrasında yapılan halk toplantılarında “bir tarafa kapı kapatan” politik tavrın eleştirildiği, dolayısıyla her kesimle görüşmeye ve ittifaka açık olmak gerektiği söyleniyor. Kitlelerin giderek örgütsüzleştiği koşullarda bu tür toplantılarda hangi sınıfsal eğilimlerin ön plana çıktığına çok dikkat etmek gerekiyor. Sosyalist bileşenleri günah keçisi ilan eden, yaşanan sorunların solla ittifaktan kaynaklandığı düşünen, AKP’ye kapıları kapatmanın yanlış olacağını söyleyen bir anlayışın hangi zümrelerden kaynaklanacağı üç aşağı beş yukarı tahmin edilebiliyor.  Burjuvazinin belli kesimlerinin eğilimlerinin “halk toplantıları” kanalından HDP’nin 10 yıllık zorlu bir sınavı vermiş yönetim anlayışını teslim almasını kabul etmek mümkün değildir.

Faşizme karşı en geniş ittifakları savunmak bozulmaması gereken bir ezberdir. Ancak bu ittifakları yürütürken kendi kimliğini güçlü bir şekilde topluma anlatabilmek mümkündür, bunun gerçekleştirilememiş olması ittifaktan değil politik öznenin kendi zaaflarından kaynaklanan bir eksikliktir.

Sosyalist sol, işçi sınıfı içindeki köklerine yeniden ulaşamadığı sürece hiçbir ittifak dertlerine derman olmayacaktır. Bunu başarması için de işçi sınıfı havzalarında ortak sınıf çalışması pratiği ortaya koyacak ittifaklara güncel faaliyet içinde alan açabilmek hayati önemdedir. Muhalefetin her ölçekte dağınıklığı iktidarın asgari ücreti yılda bir kez belirlemeyi, yerel seçimler öncesine çekmesini mümkün kıldı. Orta Vadeli Program’ın sonuçlarına karşı sınıfın öfkesini örgütlemek için de ittifaklara ihtiyacımız var. Maddi gerçekliklerden kopuk ajitatif değerlendirmelerin solun krizini aşmasına hizmet etmeyeceğini görmek için daha ne kadar deneyime ihtiyaç var?