Üçüncü yola ne gerek var?
M. Sinan Mert yazdı: Seçimler sonrasında faşizm karşısında özgüven sorunu yaşayan geniş halk kesimlerinin devrimci demokrasi güçlerinin seslerini çok daha güçlü bir biçimde duymaya ihtiyacı olduğu kesin. Burjuva muhalefetin çözüldüğü koşullar üçüncü yolu, devrimci demokrasiyi hayatın merkezine çağırıyor.
Burjuva muhalefetin kaybettiği seçimlerin faşizm karşısında topyekûn bir yenilgi hissi oluşturmasının en önemli sebebi, başta Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere devrimci demokrasi güçlerinin seçimlerde ve belki de daha önemlisi sonrasında kendi politik, bağımsız hatlarını ve programlarını yeterince güçlü bir biçimde ortaya koyamamalarıdır.
Burjuva muhalefet köklü bir çözülme yaşıyor. CHP’nin kongresinin bu tabloyu değiştirmesi mümkün görünmüyor. Seçimler sonrasında Erdoğan’ın iktidarı ekseninde egemen sınıfın çeşitli fraksiyonları arasında yeni bir konsensusun oluşturulmasına dönük girişimler ön plana çıkıyor. Uygulanan ekonomi programına TÜSİAD’ın da onayının alınması, İYİP’in 81 ilde aday çıkarma kararlılığı, CHP’de yaşanan iktidar değişikliğinin neredeyse bütünüyle belirsiz ve her yöne çekilebilecek bir ideolojik içeriğe sahip olması, kimi bakanlar ekseninde yaratılmaya çalışılan iyimserlikler bu yeni konsensus arayışlarının çeşitli veçheleridir. Burjuva muhalefetin sınır çizgilerini giderek kaybedeceği bir sürece girdiğini ve rejim içerisinde kimi mevziler karşılığında erimeyi bir kaçınılmazlık olarak algılamaya başladığını düşünebiliriz. Yerel seçimlerde yaşanması muhtemel kayıplar bu gelişmeyi daha da hızlandıracaktır.
Böylesi koşullarda seçimler sonrasında faşizm karşısında özgüven sorunu yaşayan geniş halk kesimlerinin devrimci demokrasi güçlerinin seslerini çok daha güçlü bir biçimde duymaya ihtiyacı olduğu kesin. Devrimci demokrasi güçleri CHP’ye akıl vermeye çalışmaktansa, “değişim”in içi boş kıvrımlarında zaman kaybetmektense kendi platformlarına güçlü bir görünürlük kazandırma stratejik hedefine yönelmelidir. Yerel seçimlerde kimi noktalarda en geniş ittifak arayışları hala masada olsa da mayıs seçimlerinde yapıldığı gibi burjuva muhalefetin mütemmim cüzü görüntüsü veren bir pozisyonun, henüz gerçek anlamda bir tasfiyeye dönüşmemiş süreci daha da hızlandıracağı açıktır. Aslında faşizme kaybettirme hassasiyetini kaybetmeden kendi alternatif konumunu topluma çok daha iyi anlatmanın yolları rahatlıkla bulunabilir. Bunun mayısta başarılamamış olmasının sebebi bağımsız aday çıkarılmamış olması değil sürecin büyük bir savrukluk, büyük bir özensizlik ve büyük bir özgüvensizlik içerisinde yürütülmüş olmasıdır.
HEDEP’in yeni dönemde genel eğilim olarak üçüncü yol yaklaşımına görünürlük kazandırmayı öncelik olarak belirlemesi bu açıdan önemlidir. HEDEP Türkiye ve Kürdistan devrimci demokrasi güçlerinin ortak hafızasından ve birikiminden beslenebilmek gibi muazzam bir olanağa sahip hiç kuşku yok ki. Dolayısıyla burjuvazinin fraksiyonları arasındaki çelişkilerin muhalefetin temel çerçevesini belirlediği koşulların görece flulaşması HEDEP ve tüm devrimci demokrasi güçleri açısından topluma kendi platformlarından çok daha güçlü ve çok daha özgün bir biçimde seslenebilmenin koşullarını sunuyor. Bu olanak mutlaka çok iyi bir biçimde değerlendirilmeli, devrimci demokrasi güçlerinin tümü için bir sıçrama momenti oluşturulabilmelidir.
Üçüncü yol kavramının A. Öcalan tarafından formüle edilmiş olması HEDEP açısından kavramın statik bir içerikle ele alınmasına yol açmamalıdır. HEDEP, bileşenlerden ve bağımsız bireylerden de çeşitli toplumsal kesimlerden de oluşan çok geniş bir kitle partisidir. Dolayısıyla demokratik dönüşüm programı da tüm bu zenginliği yansıtan bir içerikte olabilmelidir.
Üçüncü yol, faşizm karşısında bir kayıtsızlık ve tarafsızlık bilinci yaratacak bir biçimde ortaya konmamalıdır. Üçüncü yol paradigmasının özünün esas olarak faşizme kaybettirmek olduğu asla akıldan çıkarılmamalıdır.
HEDEP sosyalist bileşenlerin geniş bir yelpazesini de içermektedir. Öcalan’ın üçüncü yol ol anlatısında radikal demokrasi kavramını, Laclau-Mouffe çizgisini baz aldığı düşünüldüğünde sınıf mücadelesinin, diğer mücadeleler içinde bir önceliği bulunmayan bir olgu olarak ele alınmasını vazeden bir anlatının bu sosyalist yelpaze açısından sorunlu olduğu da ortadadır. Demokrasi mücadelesi içerisinde sınıf mücadelesinin dinamiklerini kazanmadan çok sınırlı bir mesafe kat edilebileceği aslında 2013 sonrası konjonktür dikkatle incelendiğinde rahatlıkla anlaşılacaktır. Türkiye’de demokrasi mücadelesinin aşmakta zorlandığı eşik, sınıfın siyasal İslam’ın hegemonyasından kurtarılmasıdır. Bu Türk-İslamcı kelepçe barışın da özgürlüklerin de kazanılabilmesinin önündeki en büyük tehdittir. 2019 sonrasında yaşanan enflasyon eliyle gerçekleştirilen devasa soygun, taşınmaz bir yük haline gelen pahalılık, önümüzdeki günlerde yeni rekorlara hazırlanan enflasyon düşünüldüğünde dönemin bu hegemonyanın kırılması açısından büyük olanaklar barındırdığı ortadadır. Ancak sınıf mücadelesiyle demokrasi mücadelesi arasında dağlar olduğunu düşünen ya da post-Marksist dogmalarla sınıf mücadelesinde elde edilebilecek mevzilerin güncel önemini kavramaktan aciz bakış açıları bu olanakları değerlendiremez. Seçimler öncesinde muhalefetin ana kılavuzluğu burjuva muhalefete terk edildiği için bu kaynaktan türeyen bir politik çerçevenin sınıf üzerinde köklü bir politik etki yaratması mümkün olamamıştır. Ancak burjuva muhalefet çözülürken devrimci demokrasi güçlerinin sınıf mücadelesi ekseninde son yılların dengelerini değiştirecek, sınıf mücadelesindeki lokalliği ve sendikal zemine sıkışmayı aşacak müdahaleler gerçekleştirebilmesi daha fazla olanak dahilinde olacaktır. Bu olanakların değerlendirilebilmesi için HEDEP’in de tüm devrimci demokrasi güçlerinin de sınıfın kazanılmasının, Kürt hareketine dost bir sınıf hareketi inşasının stratejik önemini çok doğru bir biçimde kavraması gerekmektedir.
Üçüncü yol konusunda Rojava’ya sık sık atıf yapılmaktadır ancak Rojava’da yeni yaşamın inşası konusunda somut örnekler kamuoyuna yeterince yansıtılamamaktadır. Bu konuda da muhakkak çok daha iyi bir koordinasyona ihtiyaç bulunmaktadır.
Sonuç olarak burjuva muhalefetin çözüldüğü koşullar üçüncü yolu, devrimci demokrasiyi hayatın merkezine çağırıyor. Bu çağrıya verilecek doğru yanıtlar önümüzdeki yılların politik dengeleri üzerinde belirleyici önemde olacaktır.