Demokrasi İçin Birlik’ten, TBMM’deki bütçe görüşmeleri öncesi çiftçilere destek açıklaması
Bağımsız demokrasi platformu Demokrasi İçin Birlik, yayınladığı açıklama ile TBMM’deki tarıma ayrılacak bütçe görüşmelerini değerlendirdi.
Tarımın ihmal edildiği belirtilen açıklamada Tarım Bakanlığı tarafından 2007’de bir AB projesi olarak başlatılan “Çiftçi Kayıt Sistemi” projesinin işlerlik kazanmasını talep etti.
Çiftçiye yapılan teşviklerin dağıtımının acilen büyük tarımsal birliklerden alınıp, işletme varlıklarını korumayı öncelik olarak belirleyen bir sisteme devredilmesi gerektiği söylendi.
Toprak verimliliğinin sağlıklı kullanılmaması sonucu hem verimli toprakların yok olması hem de üretimin düşmesinin nedenlerinin ve sonuçlarının sıralandığı açıklama şu şekilde:
“Bugün günlerden tarım”
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bugün gündem tarım.
Onyıllardır ihmal edilen sorunların üzerine gitmek yerine görmezden gelinen tarım. İklim yıkımının hızla hayatımızı etkilemeye başladığı, uzun ve ağır kuraklıklar, seller, hortumlar, gibi olağandışı doğa olaylarının sıklıkla hayatımızın bir parçası haline dönüştüğü bir dönemde ihmal edilen tarım. Gıda krizi riskinin tavan yaptığı bir dönemde buna ihmal demek hafif kalıyor; bu aymazlığa taammüden katliam girişimi demek daha doğru.
Sayılara boğulmaya gerek yok; aslında sayılardan haberimiz de yok. Tarım Bakanlığı tarafından 2007’de bir AB projesi olarak başlatılan “Çiftçi Kayıt Sistemi” tam olarak işlerliğe kavuşturulamadı; harcanan onca paraya rağmen gerçekten bitirildi mi? Ondan da haberimiz yok. Hadi bize söylemiyorlar, normaldir… Ama TÜİK’in de haberi yok!!! Ona da söylemiyorlar… Sonuç:
- Tarım Bakanlığı, kim, nerede, ne zaman ne ekiyor, bilmiyor.
- TÜİK “Çiftçi Kayıt Sistemi” adlı çerçeveden yoksun olduğu için 10 yıldır tarım sayımına çıkamıyor (sonuncusu 20 yıl önce yapılmıştı). Dolayısıyla büyük çoğunluğu küçük aile işletmesi niteliğinde olan bir milyon işletmenin işletme varlıkları hakkında en ufak bir bilgi kırıntısından bile kimsenin haberi yok.
- Bütün bu bilinmezlikler altında ise oldukça yüklü bir “teşvik politikası” var, yani işin harcama tarafı eksiksiz!! Temel ve iyi işleyen bir idari kayıt olmaksızın teşviklerin amaca yönelik etkisini ne tasarlamak ne de ölçmek mümkün değildir. O zaman şu sorunun sorulması elzem: bu teşvikler nereye gidiyor?
Esas olarak “çiftçinin işletme varlığını korumak” ve bu yolla “üretimde sürekliliği” sağlayarak fiyat istikrarına ulaşmayı amaçlayacak şekilde tasarlanması gereken teşvik politikaları Türkiye’de hiçbir zaman bu niteliğe sahip olmadı. Küçük aile işletmelerinin, uzun gecikmeler ve eksikliklerle alabildikleri fiyat ve benzeri teşviklere, gerçekte ürün ve girdi piyasalarında hakim konumlarını kullanan alıcı ve satıcıların fiyat belirleme üzerindeki hakimiyetlerine bağlı olarak el konulmaktadır. Ayrıca bu teşviklerin dağıtılmasında aracılık yapan büyük tarımsal birlikler de paylarını almaktadırlar. Belki de bu büyük tarımsal birlik yöneticilerinin yüksek performanslı siyaset hayatalarının sırrı buradadır. Bilindiği gibi pek çok partide adayların finansal kaynakları siyasette başarının olmazsa olmaz bir unsurudur.
Talebimiz açık ve net: Türkiye’de teşvik sistemi acilen “işletme varlıklarını korumayı” öncelikli hedef olarak belirleyecek şekilde kökten değiştirilmelidir.
Bugün Türkiye’de bir yandan tarımsal araziler hızla azaltılmaktadır. Bu yıllardır sürdürülen sistemli bir hükümet politikasının sonucudur. Acil nakit ihtiyacını karşılamak amacıyla yurdumuz topraklarının altı uluslararası çeteler şeklinde örgütlenmiş “milli” ve uluslararası maden şirketlerine, üstü ise büyük ölçüde “milli” enerji, turizm ve inşaat şirketlerine peşkeş çekilmektedir. Tarım arazisi, orman arazisi, sit alanı, kültürel miras, herşey bu gözü dönmüş talan için kutsallığını yitirmiştir. Bütün yurt sahası bu çeteler ve onlara yol verenler için bir “milli av sahasıdır”.
İvedilikle, tarım toprakları başta olmak üzere, bütün nitelikli arazilerimizi bu çetenin tasallutundan koruyacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Diğer yandan ekilebilir arazilerde tarımsal faaliyet yıldan yıla düşmektedir. Ekilebilir arazilerde tarımsal faaliyet zararına sürdürülebilmektedir. Bunun nedeni, ortalama arazi büyüklüğünün 20 dönümden düşük olması değildir. Günümüz teknolojisi ve yeterli bir örgütlenme ile bu sorunun altından kalkılabilir. Doğal tarım ile hem tarım sektörünün tekrar bir istihdam deposu haline dönüşmesi, hem de tüketicilerin ucuz ve gerçekten sağlıklı gıdaya ulaşması mümkün olabilir. Bugün işletmelerin sorunları genellikle ölçekler uygun olmamasına rağmen endüstriyel tarıma yönlendirilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Endüstriyel tarımın yaygınlaştırılması sonucunda:
- Enerjinin yanısıra tohum, zararlılar ile mücadelede kullanılan kimyasallar, gübre vb gibi en temel tarımsal girdilerde dışa bağımlılığın yükseltilmesi nedeniyle döviz kuru başta olmak üzere dış şoklara açık kılınmıştır.
- Girdi, ürün ve dağıtım alanlarının düzenlemeden (regülasyondan) uzak olmasına ve tarımsal üreticinin bu piyasalardaki hakim güçler tarafında ezilmelerine neden olunmuştur.
- Sözleşmeli çiftçilik adı altında tüm riskleri üreticinin sırtına yıkan ama “kar” marjını tümüyle başta zincir marketler olmak üzere büyük alıcıların insafına terk eden bir sistem hakim kılınmaktadır.
- Çok çeşitli nedenlerle finansal erişimi kısıtlı olan ve buna rağmen ancak giderek yükselen borçluluk oranı ile arazileri başta olmak üzere varlıklarını birer birer elden çıkartmak zorunda kalan çiftçiler yaratmıştır. Günümüzde birkaç “uzman” banka “toprakları toplulaştırma dairesi” gibi çalışmaktadır; ama kendi bünyesinde…
- Yol gösterici bir üretim planlamasından yoksun, yerel örgütlülüğü düşük, finansal ve ürün piyasalarına erişimi kısıtlı üreticiler, ürün deseni planlaması başta olmak üzere çok sayıda alanda yanlış kararlar vermeye sürüklenmektedirler.
- İklim yıkımının etkisi ile artan çevresel risklere karşı hiçbir korumaya sahip olmayan tarımsal işletmeler, giderek sıklaşan felaketler nedeniyle üretim yapamaz duruma düşmekte, karşılaşılan yıkım nedeniyle tarımı terk etmektedirler.
Bütün bunların sonucunda, tarım politikalarının acilen büyük zincir marketleri ve hakim işletmeleri değil çiftçiyi, üreticiyi ve tüketiciyi korumayı amaçlayan büyük ve kapsamlı bir dönüşüme tabi tutulması gerekmektedir.
Bu amaçla cari yıl bütçesinin gözden geçirilmesini ve önümüzdeki yıldan başlayarak ivedilikle hazırlanacak orta vadeli planla uyumlu bir bütçe çalışmasının yürütülmesini talep ediyoruz.