Güvence Mücadelesinde Sürükleyici Halka: Ya İş Ya Gelir Güvencesi

Şu anda geniş emekçi kesimlerin en güncel sorunu gelir güvencesidir. Biriken öfke akacağı bir mecra bulamazsa kendi içinde patlayacak. İktidarın en büyük korkusu bu öfkenin örgütlenmesindedir.

Güvence Hareketi, uzun zamandır tartıştığımız güvence meselesinin pandemi sürecinde daha da elzem bir konu olarak karşımıza çıktığı bir konakta kuruldu.

Neoliberal dönemde; özelleştirme, örgütsüzlük, sigortasız, kayıtsız ve gel geç işlerde çalıştırma, işçiyle ilgili her türlü sorumluluktan kurtulma yaklaşımı güvencesizlik tartışmalarının ana kaynağı oldu. Yanı sıra teknolojik gelişmelerin işsizliği kalıcılaştırma eğilimi yeni mücadele yöntemlerini gündemleştirdi.

Reel sosyalizmin yıkılışının ardından geleceğini kaybeden insanlık “anı” da yaşayamaz hale geldi. İş cinayetlerinde, eril zihniyetin dayatmasıyla kadın ve trans cinayetlerinde, işsizlikten ve açlıktan sıkışıp intihar ederek, son olarak da salgın hastalıktan ölüyoruz çünkü. İşsizliğin kalıcılaştığı ve bu kadar arttığı koşullarda artık nüfus olarak görülen emekçilerin, yoksulların ölmesi sistem kendini yeniden üretmeye devam ettiği sürece sorun olarak görülmüyor.

Önemli olan bizlerin bu cendereden nasıl çıkacağı. Tüm dünyada krize giren sistem, karşısında güçlü bir itiraz örgütlenemediği için bir şekilde kendisini var ediyor. Ülkemizde de Saray iktidarının ne kadar sıkıştığı ve zayıfladığı üzerine bol miktarda tespit yapılıyor. Hatta bir şey yapılmadan kendi kendine gideceklerini düşünenler de az değil. Bizim gündemimiz ise bu iktidardan kurtulsak da yerine gelecek olan şeyin ne kadar emekçiler, ezilenler lehine olacağıdır. Gidenin ardından ne geleceği sınıflar savaşında güçlerin dizilimine göre belirleniyor.

Türkiye’de restorasyoncu güçlerin dahi yeterince etkili muhalefet yapamadığı koşullarda çok zorlansa da Saray iktidarı bir şekilde ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Bunu yaparken de en iyi bildiği yol kutuplaştırma ve kaos ortamı yaratmak. Kâh savaş çığırtkanlığıyla beka sorunu “yaratmak” kâh Ayasofya’yı ibadete açarak kültürel kodlar üzerinden gerilimi tırmandırmak. Yeter ki asıl gerilimin biriktiği ekonomik alandan uzak durulsun.

Ülkede işsizlik DİSK’in Temmuz verilerine göre 18 milyona dayandı. Genç işsizlik oranı %30’a yaklaştı. Pandemi sürecinde güya işten atmak yasaklandı. Ama hastalık öncesi de yükselen işsizlik rakamları hızla artmaktadır. Bunun nedenlerinden biri İş Kanunu Madde 25/II’de düzenlenen ‘’İşçinin Ahlâk ve İyi Niyet Kurallarına Aykırı Davranışları’’ fesih yasağının dışında tutulmuş olması ve bunun işverenlerce kötüye kullanılmasıdır. Bir diğer nedeni yasakların uğramadığı kayıtsız çalıştırmanın yaygınlığıdır. Yanı sıra azımsanmayacak oranda emekçi ücretsiz izin dayatmasına maruz bırakılıyor. Emekçilerin önemli bir kısmı da günde 39 TL’ye mahkûm edildi. Hastalık öncesi işsizlik maaşı alan ama bu süreçte maaşları kesilenler onu da alamıyor. Dolar yükseliyor, ihracat azalıyor, ekonomi berbat halde. Durumun daha da kötüye gideceği öngörülüyor. Emekçiler borçlanma, kredi ve benzeri yöntemlerle durumu idare etmeye çalışıyor ancak yakında durum kontrolden çıkacak.

Önümüzdeki aylarda hastalığın kontrol altına alınmasının daha da güçleşeceği ve bunun ekonomiye yansımaları düşünülerek iktidarın ciddi bir yönetememe durumuna düşmesi bekleniyor. Bu durumun emekçiler lehine çevrilmesi ise kendiliğinden olmayacak. Meseleyi sadece Saray iktidarının gitmesi üzerinden düşünsek dahi bu durup dururken olmayacak. Çok söylendiği gibi eski ölüyor ancak yeni de doğamıyor. Tüm dünyada yaşanan bu durum ülkemiz için de geçerli. Siyaset ciddi bir açmaz ve tıkanıklık yaşıyor. Kendi adımıza tıkanıklığı aşmak için yapmamız gerekenler var.

Yakın zamanda etkili ve sonuç alıcı mücadelenin en iyi örneğini kadın hareketi verdi. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesi girişimine karşı birlikte ve sokakta ses yükselterek ciddi bir başarı kaydettik. Güncel bir meseleye dair ortak ve etkili mücadelenin başarıya ulaşabileceğine dair iyi bir örnek yarattık.

Şu anda geniş emekçi kesimlerin en güncel sorunu gelir güvencesidir. İşsizlik daha da artacak, kredi ve borç olanakları tükenecek. Biriken öfke akacağı bir mecra bulamazsa kendi içinde patlayacak. İktidarın en büyük korkusu bu öfkenin örgütlenmesindedir. Bütün çabası bu meseleyi görünmez kılma üzerinedir.

Öfkenin örgütlenebilmesi somut, uygulanabilir taleplerle mümkün olabiliyor. “Ya iş ya gelir güvencesi!” talebi somut ve uygulanabilirdir. Kaynak yetersizliği var, diyenlere emekçilerden kesilerek oluşturulan İşsizlik Fonu’nun patronlara değil emekçilere geri dönmesi gerektiğini veya pandemiyi fırsata çevirerek zenginliklerine zenginlik katanlardan daha fazla vergi almamız gerektiğini söyleyebiliriz. Bir tarafta işsizlerin sayısı her geçen gün artarken bir tarafta emekçiler 12, 14, 16 saat çalıştırılmaktadır. Herkesin daha insani sürelerde ve koşullarda çalıştığı ortamda işler paylaşılınca işsizlik de büyük oranda düşecektir.

Talebin örgütlenebilmesinin önemli bir koşulu da bu alanda ortak mücadelenin yürütülebilmesidir. Uzun zamandır sosyalistlerin boş bıraktığı emek alanının; ciddi, güncel ve uygulanabilir bir talep üzerinden yaygın olarak örgütlenmesini bu vesileyle sağlayabiliriz. Bu konuda kaygısı olan, alanda az-çok teması olan birlikte hareket edebilecek güçlerin yan yana gelmesi bir başlangıç olabilir. Bir araya gelelim, ne yapacağımıza sonra bakarız, dağınıklığındaki yaklaşımlar maalesef ilerletici olamıyor. Hele daha ortada bir şey yokken ortak örgütsel formları tartışmak baştan tıkayıcı oluyor. Güncel ve somut bir talep üzerinden kuracağımız taktiksel birlikle sonuç alabiliriz. Onun ötesi zamanla mücadele büyüyüp derinleştikçe hayat bulabilir.