Yeter Artık!
İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmaya çalışarak kadınların haklarına saldıranlar, failleri yargılamayanlar, hepinizin ellerinde öldürülen kadınların kanı var.
Artık neredeyse her yeni güne bir kadın cinayeti ve erkek şiddeti haberiyle uyandığımız zamanlarda bugün içimde biriken öfkeyle yapmak istediğim tek şey sokağa çıkıp “Yeter Artık!” diye bütün erkeklerin yüzüne tek tek bağırmaktı. Kız kardeşlerimizin ölüm haberlerini okumaktan da, iki yüzlü siyasetinizden de, toplumsal yargılarınıza sığdırıp kadınları hapsettiğiniz örf ve adetlerinizden de bıktık artık!
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde öğrenci olan ve beş gün boyunca kendisinden haber alınamayan 27 yaşındaki Pınar Gültekin’in cansız bedeni ormanlık alanda bulundu. Bir kadın daha canice bir erkek tarafından katledildi. Kadınlar öldürülmeye devam ederken kadınların yaşam haklarını koruması gerekenler, çeşitli platformlara sansür uygulamakla, doğayı ve tarihsel değerleri katletmekle, yoksulun cebinde kalan üç kuruşu da almakla meşguller.
Bu ülkede kadınlar her gün sistematik bir şekilde şiddete uğruyor ve katlediliyorlar. Failler cezasız kalıyor, “iyi hal” indirimleri alıyor, şiddetin karşısında öz savunmada bulunan kadınlar ise cezalandırılıyorlar. Erkek şiddetinin sınıfı, eğitimi, inancı yok. Erkekler iktidar alanlarını terk etmemek için evde, işte, sokakta yaşamın her alanında kendilerini var eden, boyun eğmeyen kadınlardan korkuyorlar, korktukça daha da çok saldırıyorlar. Tıpkı iktidarlarını bırakmak istemeyen, kaybetmekten korkan diktatörler gibi. Şiddeti uygulayan, katleden failler çoğu zaman en yakınımızdaki erkekler (eş, baba, erkek kardeş, eski eş, sevgili…) desek de beraberinde destekçisi olan iktidar, yargı, medya gibi erkekliğin var olduğu tüm alanlar olduğunu biliyoruz. Pınar’ı katleden eski sevgilisi Cemal Metin Avcı da mahkemede kravat takıp, “Pişmanım.” diyebilir, hatta Pınar Gültekin’in “O saatte orada ne işi varmış?” bile diyebilirler. Bunlar bizim alışık olduğumuz, bildiğimiz senaryolar. “Evli adamla ne işi vardı, gece vakti dışarı çıkmasaydı, mini etek giymeseydi.” gibi erkekliği yücelten her türlü söylemde bulunanlar, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmaya çalışarak kadınların haklarına saldıranlar, failleri yargılamayanlar, hepinizin ellerinde öldürülen kadınların kanı var.
Kadınlar İstanbul Sözleşmesi için mücadele ederken, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını algılayamamış bir grup erkek, TV programına çıkıp İstanbul Sözleşmesi’ni tartışırken kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin temeli toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve toplumsal yapıya dayanmaktadır. Toplumsal yapı içerisinde erkek ve kadın arasında yaratılan her türlü eşitsizlik beraberinde erkeğin kendisini kadından daha üstün gördüğü, iktidarlaşan bir yapıyı açığa çıkarmıştır. Her ne kadar kadın ve erkek arasındaki bu eşitsizliklerin halen doğuştan gelen farklılıklara dayandığını “fıtratımızda” olduğunu ifade eden siyasiler olsa da, sistemli bir biçimde oluşturulan cinsiyet eşitsizliği toplumsal, ekonomik ve siyasal boyutlarıyla ataerkil sistemin devamlılığını sağlamaktadır. Bu anlamda ataerkinin devamlılığı için İstanbul Sözleşmesi’ne, yaşam güvencemize saldıranlara, haklarımızı gasp edenlere karşı bir arada olmanın gücüne her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Biz kadınlar mücadelelerimiz sonucu kazandığımız haklarımızın gasp edilmesine, erkek egemen sistemin ve iktidarın her türlü şiddetinin “makbul kadın” dayatmalarının karşısında durmak için gücümüzü kadın dayanışmasından alarak sesimizi yaşamın olduğu her yerde yükseltmeye devam edeceğiz. Adaletin erkek adalet olduğu, faili koruyan, kadın cinayetlerinin önünü açan kararların ve her türlü söylemin karşısında kadınların öfkesiyle ve adaletiyle karşılaşacaksınız.