Hilâfet Ve Dahi Saltanattır En Yüce Ülkü, Neyleyim Boyun Eğmeyen Türk’ü, Kürd’ü – Hıfzı Süha Ölçer

Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!

Kara’yı ak, ak’ı kara olarak gösterenlerin hükmünü sürdürdüğü; göbeğini büyütüp, bütün malı-mülkü götürenlerin katıla katıla güldüğü; zalimin işbirlikçisi su katılmamış münafıkların ocakları söndürdüğü; üçkâğıtçının, yaltakçının o biçim namını yürüttüğü işbu devirdeki hak-batıl mücadelesi acayip kızışmaya; mantar gibi türeyen muarızların pek âlâ dili uzamaya, sarayın etekleri tutuşmaya, kızlar-oğlanlar artık el ele dolaşmaya başladı, a cancağızlarım!

İslâmlık ve Türklük asabiyesiyle yekdiğerine karşı müthiş kindar, uçan kuşa bile şiddet borçlu, durduk yere, göğsünü gere gere hep tehditkâr, din bezirgânı sahtekâr, artık yalnızca korkuyla hükmedip, kuru kuruya bir hamaset ve dahi asıp kesmekten mütevellit kaba bir siyasetten gayri sermayesi kalmayan yerli ve millî iradeye düşman azgın azınlık, gemi azıya aldı. İşbu dinsiz imansız, kılıcıyla bütün cihanı titreten ecdada ve dahi kulluğa-padişahlığa saygısız kılıksızlara dört gözle bekledikleri o fırsatı vermemeliyiz.

Kendi kendilerine çalıp oynayan ve dahi ahaliyi de yandan yandan bu oyuna katıveren bazı arsızlar; yok hazine boşaldı, altın, lira ve kuruşlar suyunu çekti, devlet-i âliyyenin kefen parasına bile göz dikildi diye yaygara koparıyorlar. Dilin kemiği, işbu nankörlerde de insaf diye bir şey yok. Başkumandan Uzun Sultan hazretlerinin padişahlık gururu ve kibrini hayata geçiriverdiği istikbal-i saltanatı ile gaflet, dalâlet ve menfaat şemsiyesi altındaki millî birlik ve bütünlüğü korumak içün ha bire şamar oğlanına çevrilen haricî ve dâhilî düşmanlarla mücadele etmek öyle kolay mı? İşbu Haçlı bozuntularıyla muharebe eder iken kalkan tayyareler fındık, fıstık, leblebi mi dağıtıyor? Bütün bunlar akçeyle değil de bizim Hatçe’nin göbek atmasıyla mı oluyor, bre hainler!

Fırat’ın kenarında bir koyun kaybolsa kabahati çobanda bulup derhal hesap sormaya kalkışan işbu Allahsızlar, gün be gün, an be an işi yokuşa sürmekte ve de birbirleriyle yakın temas hâlinde memleketin altını üstüne getirip yeniden dirilişe sürüklemekteler. Kararsın bahtın yıkılsın tahtın deyu Uzun Sultan’ın artık sayılı günlerini kâbusa çeviren, nice padişahlar sultanlar deviren baş belâsı ve dahi saltanatı kıvrım kıvrım kıvrandıran ol şu karın ağrısı asi ve mavi kullar, yuları teslim etmeyip kendi başlarına seğirtip duruyorlar.

Halife-i Tayyibullah-ı Ruhullah, ol milletin reisinin ustalık derecesindeki buyrukları sayesinde âdeta harp alanına çevrilen ve dahi gözü doymaz, utanmaz, arlanmaz zamane cambazlarının har vurup harap ettiği memleketi düştüğü bataklıktan kurtarmak içün canını dişine takan; yalana, talana, Allah, kitap, peygamber ile aldatana, tekliği dayatana göz yummayanlara dümeni kaptırmamak, bizden önceki emir sahiplerine olduğu gibi bize de farz kılınmıştır.  Hort-zortla yola gelmeyen işbu başıbozuklara vurulacak her bir fiske, çektirilecek her bir acı ve işkence bin ay boyunca tutulacak oruç ve de kılınacak namazdan daha hayırlıdır, ey ehl-i iman!

Binaenaleyh, iğne başı kadar kızıl bir nokta iken bilâhare şark çıbanı gibi yayılan ve dahi kaşıdıkça kanayan büyük bir yaraya dönüşerek yıllar yılı devlet-i ebed müddet’e ve onun peş peşe bütün ileri gelenlerinin başlarına püsküllü belâ kesilen, ne yenilen, ne gömülen, ne de ardı arkası kesilemeyen doğuştan esmer isyankârları zapturapt altına almak; dinî, millî, askerî, kanlı, silahlı, anlı şanlı vatanî bir mesele halini almıştır. İşbu meselede ser verip de, analarımızın yüreklerini dağlayanlara sebep hükümferma olanların hâlâ ne suretle emir ve kumanda ettiklerine dair o sırrı ele vermemek, kuzu kuzu boyun eğmek, cepheden cepheye sürülmek; vatanperver, cengâver Müslüman Türk’ün mutlak-ı kaderidir. Allah-u Teâlâ’nın rahmeti ve bereketi, Sultan-ı Receb Tayyib’in selâmı; ekmek, hürriyet, adalet yerine ille de vatan-toprak, bayrak-sancak, sensin ağam, paşam, sultanım diyenlerin üzerine olsun.

Cihana teşrif buyurduğu anda, ikbal peşinde koşturup aynı zamanda, ne istedilerse vere vere, nihayet bin yüz odalı sarayda, ferman üstüne ferman yağdırır iken gündüz gece, hürriyet denen üç hecelik kelime aklına gelir gelmez uykularını ve de keçileri kaçıran hünkârımızı elin uşakları ile bir olup alaşağı ederek, memlekete ve dahi insanlığa asrın en büyük iyiliğini yapmak arzusundaki dinsiz imansızlara geçit vermemek içün aklını, vicdanını, kanını, malını, canını ortaya koyan; nesilden nesile gökteki ve dahi yerdekilere kayıtsız şartsız kul olmayı, işbu kaideye uymayanların ya kellesini koparmayı veyahut da haraca bağlamayı emreden bir davaya gönül vermiş bilcümle embesiller, cennet-i âlâda Uzun Sultan hazretlerine komşu olurlar inşallah.

Tut ensesinden kaldır boyun bükmeyeni, ha bire kükre, meydan oku dur, Kasımpaşalı edan ile yandır beni, her bi meselede hüküm ferman sahibi, derde derman ey sultanım! diye ünleyerekten hâlâ meydanları dolduran hakiki iman sahibi o bön kullar ki, kınından çıkmış kılıç gibidirler. Fakat o kılıçla kimseye vurmaz, havada sallar, atıp tutarlar. Belâsını arayanlar, kendileri gelir, boyunlarını uzatarak zılgıt çeker o kılıçlara. Bu ne yaman bir çekişmedir, ey ehl-i vatan!

Şu koca cihana gelip geçici bir gözle nazar eyleyip, kalıcı ve de yürek sarsıcı haltlar karıştırmak suretiyle hafızalara kazınan dini bütün sürüye çobanlık eden ol Receb’in bahtının miftahı hilâfet ve dahi tek adamlıktır, buna itiraz edip huruç eyleyen bizatihi idamlıktır, gayri! Mamafih, hilâfet ve dahi saltanattır en yüce ülkü, neyleyim boyun eğmeyen Türk’ü, Kürd’ü!

Yazarın Diğer Yazıları