Finansallaşmanın Sonu mu? – Mehmet Yılmazer

Kapitalizmin genç günlerinde gidişe ayak uyduramayanlar krizlerle düşer, yapıdan elenirdi. Ancak tekelci kapitalizm ile birlikte ve özellikle finansallaşma sonrası dev firmalar krizlerle ölmüyor, çürüseler de düzene egemen oldukları için kurtarılıyorlardı.

1970’lerin ortalarında başlayan finansallaşma süreci çok ilginç bir dönemece geldi. Kapitalist merkezlerin hemen hepsinde “sıfır” hatta “eksi faiz” uygulanıyor. Faiz paranın fiyatı olduğuna göre “paradan para kazanma dönemi”nin sınırına mı gelindi? Bu sınır ne anlama geliyor?

“Bloomberg küresel çapta 15 trilyon dolardan fazla değere sahip bulunan 10 yıl ve daha uzun vadeli tahvillerin faiz getirilerinin negatif(eksi faiz) olduğunu açıkladı. Bu çapta bir negatif faiz kapitalizm tarihinde ilk kez görülüyor.” (1)

Buraya nereden gelindi? ABD’de patlayan ve kapitalist merkezlere yayılan 2008 krizi büyük telaşa yol açmıştı. Ufukta 1930 krizine benzer bir “büyük bunalım” olasılığı gören Amerika Merkez Bankası (FED) “piyasaya helikopterle para yağdırmaya” karar verdi. Parasal genişleme adı altında 2015’e kadar ABD, AB ve Japonya toplam 9 trilyon doları piyasaya sürdü. Bu miktarın 4.5 trilyon dolarını FED piyasaya sürmüştü. Böylece “batamayacak kadar büyük” finans kurumları kurtarıldılar.

Kapitalizmin genç günlerinde gidişe ayak uyduramayanlar krizlerle düşer, yapıdan elenirdi. Ancak tekelci kapitalizm ile birlikte ve özellikle finansallaşma sonrası dev firmalar krizlerle ölmüyor, çürüseler de düzene egemen oldukları için kurtarılıyorlardı. Aslında bu birkaç büyük firmanın değil, sistemin çürümesi anlamına geliyordu. “Batmayacak kadar büyük” olanların zehiri tüm sisteme yayılıyordu.

Parasal gelişmenin itkisiyle Amerikan ekonomisi 2015’lerde yüzde 2.5 civarında büyüme gösterdi. Buna dayanarak FED hem faizleri yükseltme hem de piyasadan para çekme eğilimine girdi. Ancak ne Avrupa ne Japon ekonomilerinde bir kıpırdama yaşanmadı. Üstelik dünyanın atölyesi Çin’de de büyüme rakamları gerilemeye başlamıştı. Sonuçta büyümeyen bir dünya ekonomisi ve parasal genişleme yan yana gelince ortaya finansallaşmanın bir duvara dayandığını gösteren sıfır faiz ortaya çıktı. Ancak bu para bolluğu 2000’li yılların başlarındakinden çok farklı özelliklere sahiptir.

Dünya ekonomisi 1990’ların sonlarında yaşadığı finans krizlerini atlatmış, özellikle NASDAQ -“yeni ekonomi” toparlanmaya başlamıştı. En önemlisi Çin, dünyanın lokomotifi olarak büyük bir hızla küresel ekonomiye ivme veriyordu. Özellikle “gelişmekte olan ülkeler” sıcak para ile ısınmaya başladılar.

Bugün 2008 krizinden beri bir türlü toparlanamayan kapitalist merkezlerdeki para bolluğu ekonomilere hız vermediği gibi, dünya finans krizinde yapılmamış hesaplaşmaları yeniden zorunlu olarak gündeme getiriyor.

ABD 22.54 trilyon dolar ile dünyanın en borçlu ülkesidir. “Eğer faizler yükselirse bu borcu yönetememe korkusu hükümet ve FED üzerine baskı yapmaktadır.” (2) Öte yandan 2008 krizinin 1930’lara benzememesi için piyasaya para yağdıran politikalar sonunda ABD ekonomisini korktuğu noktaya getirmiştir.

“Korumacılık, düşük vergiler, yüksek borç seviyesi, göçmen karşıtı kanunlar, ticaretin kuralsızlaştırılması vb.” “iki dönem (1930 ve 2018 b.n)  arasındaki politik, sosyal ve ekonomik benzerlikler dikkate alınırsa, tarih kendini tekrar etmiyor mu, sorusu akla geliyor.” (3)

Amerika kaçınmak istediği gidişe Trump yönetimiyle girmiştir. Üstelik gümrük savaşlarından sonra Çin’in parasını devalue etmesiyle başlayan “kur savaşları” tam da 1930’ları hatırlatmaktadır.

Finansallaşmanın dünyanın en sağlam ve güçlü ekonomilerinden Almanya’yı nasıl uçurumun kenarına getirdiğini görmek tabloyu tamamlamak için gereklidir. Almanya finansallaşmaya başlarda direnmiş, sonra kaçınılmaz olarak aynı yola girmiştir. Şu anda Deutsche Bank, 2008 krizinde  Lehman Brothers, Merrill Lynch ve AIG’yi batıran türev ürünlere sahiptir, üstelik 49 trilyon dolar gibi büyük bir miktarda. Bu bataktan çıkmak için Temmuz 2019’da yurt dışında çalışan 18 bin elemanını işten çıkartma ve “küresel değerli kağıt ticaretine” son verme kararı almıştır. (4) 1980’lerin ortalarında devasa emeklilik ve sigorta fonlarıyla finansallaşma yoluna çıkan Almanya, bugün küresel spekülasyon piyasasından çekilme kararı alarak pişmanlık mı gösteriyor?

1930 krizinden kapitalizm para darlığı, kur savaşları ve gümrük duvarlarının yükseltilmesi hatalarını çıkartmış, 2008’de aynı hataya düşmemek için devasa bir “parasal gelişmeye” gitmiştir. Fakat o dönemler yapılan hatalar 2019’da kaçınılmaz bir şekilde tekrarlanıyor. Çünkü 1930 krizinden büyük bir savaşla çıkılmıştır, parasal genişleme ile değil.

Kapitalizm 2008’de girdiği finansal krizden çıkamadığı gibi bir yenisiyle yüz yüzedir. 2008 krizi finansallaşmanın tıkandığının güçlü bir işareti olmuştu, günümüzdeki “sıfır faiz” gerçekliği ise finansallaşma çevriminin kendi üstüne kapanıp bittiğini gösteriyor.

(1) Mustafa Durmuş, “Negatif Faiz Getirili 15 trilyon Doları Ne yapardınız?”, sendika63.org

(2) Prof. Rodrigue Tremblay, “Financial Capitalism Gone Amok: Ultra-low Interest Rates and Price Bubbles”  Global Research, July 31, 2019

(3) Rodrigue Tremblay, a.y.

(4)  Michael Snyder, “A Bank with 49 Trillion Dollars in Exposure to Derivatives Is Melting Down Right in Front of Our Eyes”, The Economic Collapse Blog, 18 July 2019

Yazarın Diğer Yazıları