Bir Anayasa Taslak Tartışma Toplantısı: Küba’nın Yeni “Kutsal Metni” Kabul Edildi – Ayşe Tansever
Raul Castro bir konuşmasında “Dünyada insanların çalışmadan yaşayabilecekleri tek ülkenin Küba olduğu düşüncesinin silinmesi gerektir.” dedi. Yeni anayasa bunu sağlamaya yöneliktir.
Geçtiğimiz Pazar günü Küba yeni anayasası, Seçim başkanının açıklamalarına göre, halkın %84.4 evet oyu ile kabul edildi. Hayır oyu ise %9 idi. Katılım da artık Batı demokrasilerinde görmediğimiz derecede yüksekti: %82.9. Bu rakamlar Küba halkının ne kadar politikleştiğinin göstergesidir.
Anayasa değişiklik kararı 2017 yılında alındı ve Ulusal Meclis aynı yıl bir komisyon kurup taslağı hazırlamaya başladı. Bir yıl sonra taslak Komünist Parti Merkez Komitesi’nde kabul edildi ve halk oylamasına sunulma kararı alındı.
Geçtiğimiz yılın Ağustos-Kasım aylarında ülkenin 7 büyük halk örgütlenmesi, Devrim Savunma Komiteleri, Kadınlar Federasyonu, küçük çiftçiler, işçiler, üniversite ve üniversite öncesi öğrenciler, yazarlar federasyonları içinde tartışıldı. 135 bin toplantı yapıldı. Tartışma toplantılarına 1 milyon Kübalı katıldı. Oy kullanma yetkisi olan 8 milyon insan olduğu düşünülürse bunun korkunç bir rakam olduğu anlaşılır. Yani her 8 kişiden biri bu toplantılara aktif olarak katılmıştır. Anayasa’da değişikliği ön görülen her şey tek tek tartışıldı ve toplam 780 bin değişiklik ve ekleme önerileri geldi. Sonra Ulusal Meclis halktan gelen önerilerle taslağı tekrar düzenledi ve 22 Aralık’ta onayladı. Geçtiğimiz pazar günü de halk tarafından kabul edildi.
Genel olarak anayasa tartışmalarına halkın ilgisi çok büyüktü. Bu bir ülke halkının politik bilincinin yüksekliğini göstermesi anlamında çok önemlidir. Referandumda kime neye oy verdiklerinin bilincinde, kimsenin etkisi olmadan, kendi bireysel tercihlerini yaptılar. Ayrıca aşağıda anlatmaya çalışacağımız tartışma konuları bilincin ne kadar yüksek olduğunu açıklamaya yardımcı olacaktır. Dünyada benzeri olmadığı savunulabilir. Küba halkı tartışmalara açık ve katılımcıdır. Katılımcı demokrasinin ötesinde bir bilinç gösterdiler.
Son olarak bir şeyi daha eklemeliyiz. Referandum sandıklarında ne polis ne ordu ne de güvenlik görevlisi vardı. Sandık başlarında üniversite öncesi çocuklar gözcülük yaptılar. Referandumda bir aksaklık olmasın diye de bir hafta önce provası yapıldı. Olası eksiklikler giderildi. Referandum günü de hiçbir aksaklık yaşanmadı. Bunu Batı seçim sandıklarında hayal etmek olası mıdır?
Neden Değişiklik?
Küba’nın neden anayasasını değiştirme gereği duyduğunu anlamak önemlidir. Kimi sol çevreler yeni anayasayı Küba’nın çıktığı yoldan sapması, özel mülkiyete izin vermesi olarak açıklıyorlar ve böylece ülkeyi kapitalistleşme sürecine girmiş olarak damgalamaya çalışıyorlar. O nedenle yeni anayasa gerekliliğini açıklamak yerinde olacaktır.
En baştailk anayasadan bu yana Küba’da politik ve ekonomik birçok değişiklik yaşanmıştır. O değişiklikler doğrultusunda yenilenme ihtiyacı doğmuştur. Değişikliklere kısaca değinelim.
1959’da devrimi yapan nesilden geride kalan yoktur. Sevgili Fidel ve Cheler öldüler. O günün kahramanları devlet yönetiminde değillerdi. Fidel’in kardeşi Raul de yeni süreçte gözlemci olabilsin diye olsa gerek bilinçlice emekliye ayrıldı. Artık Küba, devrim sonrası nesil ile yönetilecektir.
Yeni sürecin bir takım değişiklikler gerektirdiği düşünüldü. Başkanlık sistemi getirildi. Eskinin “Devlet ve Bakanlar Konseyi Başkanı” yerine şimdi devlet başkanı olacak. Bir başbakanlık getiriliyor ve bakanlar ona bağlanıyor. Başbakan ve eyalet valileri her gün devlet politikaları ile ilgilenirken devlet başkanı stratejik gelişmeler ve ülkenin ana hedeflerinden sorumlu olacaktır. Devlet başkanı 5 yılda bir seçilecek ve ancak 2 dönem başkanlık yapabilecektir. Bir de eski anayasa Komünist Parti militanlarını öncü güç olarak kabul ediyordu. Yeni anayasa devletin ve toplumun öncü güç olduğunu kabul ediyor. Bize göre de bu Küba devriminin kendine güveninin göstergesidir.
İkinci önemli değişiklik özel mülkiyet ile ilgilidir. Şimdi bunu biraz açalım. 1990 yılında Duvar çöküp SSCB yıkılınca Küba politik ve ekonomik anlamda çok zor durumda kaldı. GSMH sürekli düşme gösterdi. Şimdi de tüm Latin Amerika ülkelerinde sağın güçlenmesi ve Venezuela’ya abluka da Küba’yı etkiliyor. Oradan gelen petrol miktarı düşmektedir. 2011 yılında bu dar boğazdan çıkmak, ekonomiyi canlandırmak için turizme ve dış yatırıma açılma kararı alındı. Böylece o güne kadar tanınmayan özel mülkiyet konusu ülke gündemine girdi.
Özel mülkiyette artı değer ya da sermaye birikimi sorunu Küba anayasasındaki emek sömürüsü yapılamaz maddesine uymuyordu. Yaratılan artı değerin genel halk çıkarına kullanılması gerekiyordu. Sermaye birikimi kolektifleştirilmeli; tüm halkın çıkarına dağıtılmalıydı. Bu nasıl yapılacaktır? Yeni anayasa bunu sağlama amacında.
Yeni anayasa sınırlı bir özel mülkiyetin yasal çerçevesini çiziyor ve Komünist Parti öncülüğünde devletin sosyalist yapısını garanti ediyor. Özel sektör sınırlı bir şekilde ücretli işçiyi kontratlı olarak çalıştırabilecektir ve özel mülkiyet edinilebilecektir. Ama akademisyenlerin aktardıklarına göre özel sektörün birikimlerinden devlet hem daha çok pay almaya başlayacak hem de onların Kara Pazar, vergi kaçırmak gibi eylemlerini asgariye indirebilecektir. Bunun 2011 yılındaki ekonomik açılım ile giderek arttığı belirtiliyor.
Ayrıca özel şirketlerde çalışan işçiler kamu işçilerinden daha verimli, disiplinli çalışıyorlar ve kamu işletmelerinde çalışanların bir ayda aldıklarını bir günde kazanabiliyorlar. Müthiş bir gelir dengesizliği oluşmuştu. Öte yandan kapitalist pazarda işçiler açlık tehdidi ile disiplinli çalışmaya zorlanırlar. Ayrıca bilindiği gibi ülkede eğitim, sağlık bedava. Yaşlıların emeklilik güvencesi var. Devletçe sübvanse edilen yiyecek ve taşımacılık, herkesin başını sokabileceği bir konutu var. Özel sektörde çalışan işçilerin işsiz ve aç, çocukların eğitimsiz, sağlık güvencesiz kalma tehlikesi yok. Böyle bir tehdit yaşamıyorlar. Ona rağmen daha verimli çalışıyorlar, devletin sübvansiyonlarından da yararlanıyorlar. Bu dengesizliğin çözülmesi gerekiyordu.
Devlet işletmeleri verimli değil ve işçiler sosyalist disiplin taşımıyorlar. Aldıkları ücretin verdikleri emeğin kat kat üstünde olduğu tespit ediliyor. Yani onlar da başka bir şekilde sömürü içindeler. Tüm yeteneklerini sergilemiyorlar. Onlar da çeşitli sübvansiyonlar ve haklardan yararlanıyorlar. Çalışmayı kamçılayacak, zorlayacak bir dayatma, zor yok. Sosyalist disiplinsizliği bir şekilde insanları tehdit etmeden çözmek gerekiyor.
Bu doğrultuda kar etmeyen verimsiz devlet işletmeleri kapatılacaktır. Çalışan işçiler özel sektöre yollanacaktır. Raul Castro bir konuşmasında “Dünyada insanların çalışmadan yaşayabilecekleri tek ülkenin Küba olduğu düşüncesinin silinmesi gerektir.” dedi. Yeni anayasa bunu sağlamaya yöneliktir. Çalışmanın yaşamın bir parçası olması, iş disiplini, herkesten yeteneğine göre herkese ihtiyacına göre sosyalist ilke yeni anayasa ile sağlanmaya çalışılacaktır. Yeni anayasa tartışmalarında sosyalist iş disiplinsizliği ve özel işletmelerdeki çalışma disiplini konuları, emeğin ölçülmesi ve maaşa bağlanması çok derin tartışılmış ve 50 bine yakın öneri gelmiştir.
Son olarak da yeni anayasa, merkezi planlamanın gerekliliğini vurguluyor ve günümüz bilgisayar çağında da bunun çok daha iyi yapılabileceğini öngörüyor.
Üçüncü büyük değişiklik daha çok kültüreldir. Şimdiye kadar Komünist Parti eşcinsel evlilikleri tanımıyor hatta eşcinseller anormal olarak görülüp kamplara alınabiliyor; özel eğitimden geçiriliyorlardı. Yeni anayasa şimdi eşcinsel evlilikleri tanıyor.
Yeni anayasa yalnız ülkenin içinde olduğu yeni gerçeklik değil aynı zamanda dünyada bilimsel değişimleri de dikkate alıyor. Bilgisayar çağında onun bir takım özelliklerininin yukarıdaki çeşitli sorunları çözmede kullanılması ve böylece anayasanın öngördüğü eşitlik temelinin sağlanacağı düşünülüyor. Tüm bu nedenlerle de Küba halkı yeni anayasalarına “Kutsal Metin” adını takmış. Kutsal Metin Küba’ya hem komünizm yolunda hem de içinde bulundukları dar boğazdan çıkmada yardım edici olacaktır. Bu inançla halklar büyük bir çoğunlukla “evet” oyu verdiler.
Kaynak: Bullet